IX. yüzyılda genelde İslam, özelde ise fıkıh düşüncesinin donuklaşma ve gerileme sürecine girdiği şeklinde baskın bir kanaat bulunmaktadır. Bu düşünce büyük ölçüde İslam’ın temel kaynaklarının makâsıdî (teleolojik) olmaktan ziyade lafzî (literal) bir yoruma tabi tutulmasıyla doğrudan ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda geleneğe hâkim olan lafzî yorum yaklaşımının, İslam dünyasının geride kalmasına neden olduğu iddia edilmiş, makâsıdî yoruma ise sık vurgu yapılarak ön plana çıkarılmıştır.
Bu s ...